İçeriğe geç

Görüngü TDK ne demek ?

Görüngü Ne Demek? Felsefi Bir Kavramın TDK ve Düşünce Tarihindeki İzleri

Bir filozof için “görmek”, yalnızca gözle yapılan bir eylem değil, varlığı kavrama biçimidir. Çünkü her görünen şey, ardında görünmeyen bir hakikati ima eder. İşte bu noktada, “görüngü” kavramı devreye girer. Türk Dil Kurumu’na (TDK) göre görün(gü), “duyularla algılanabilen, görülebilir durum” anlamına gelir. Ancak bu sade tanım, felsefe tarihinde açılan derin tartışmaların yalnızca yüzeyidir. Görüngü, var olanın değil, nasıl göründüğünün alanıdır. Bu nedenle hem epistemolojinin (bilgi kuramı) hem ontolojinin (varlık kuramı) hem de etiğin (değer kuramı) kesiştiği felsefi bir kavşak oluşturur.

Görüngünün Felsefi Kökeni: Kant’tan Husserl’e

“Görüngü” kavramı, Batı felsefesinde Immanuel Kant’la sistematik bir derinlik kazanmıştır. Kant’a göre biz “şeyin kendisini” (noumenon) bilemeyiz; yalnızca “görüngülerini” (phenomenon) algılarız. Bu, bilginin sınırını çizer. İnsan aklı, deneyimin sınırlarını aşamaz; biz, yalnızca dünyayı bize nasıl göründüğü kadarıyla tanırız. Yani bilmek, görünüşü kavramaktır; hakikate yaklaşmak ise bu görünüşlerin ardındaki düzeni keşfetmektir.

20. yüzyılda Edmund Husserl, bu fikri fenomenolojiyle yeniden yorumladı. Ona göre görünüş, yanıltıcı değil; tam tersine bilincin dünyayla kurduğu ilişkinin en özgün biçimidir. Husserl’in “şeylerin kendisine dönelim” çağrısı, görünüşleri yargılamadan, onların anlamını doğrudan bilincin deneyiminde araştırmak gerektiğini vurgular. Böylece görünüş, artık hakikatten uzak bir perde değil, bilincin dünyayı kurduğu sahne haline gelir.

TDK ve Günlük Dil: Görüngü’nün Sadeleşmiş Yüzü

TDK, görün(gü)yü “görünüş, fenomen” olarak tanımlar. Bu tanım, felsefi derinliği sadeleştirir ve kavramı gündelik dile taşır. Ancak bu sadelik, bizi ilginç bir soruya götürür: Bir kavram sadeleştikçe derinliğini mi kaybeder, yoksa erişilebilirliğini mi kazanır? Günlük yaşamda “görüngü” dediğimizde, genellikle yüzeyde beliren bir durumu kastederiz. Örneğin, bir toplumsal olayın görünürdeki biçimini. Fakat felsefi açıdan görünüş, sadece yüzey değil, aynı zamanda derinliğin kapısıdır.

TDK’nın tanımı, bu kapının eşiğinde durur: basit ama yön gösterici. Bu haliyle görün(gü), Türkçede düşüncenin soyut dilini somutlaştıran nadir kelimelerden biridir. Çünkü hem algı dünyasını hem varlık düzenini hem de insan bilincinin sınırlarını aynı anda çağrıştırır.

Epistemolojik Perspektif: Bilgi Görünür Olanın mı, Olanın Görünüşünün mü?

Bilmek, görünüşü kavramaksa, hakikat görünmeyende mi saklıdır? Bu soru, bilginin doğasını sorgular. Epistemolojik olarak görün(gü), bilincin dünyayı anlamlandırırken kullandığı temel araçtır. Her bilgi, bir “görünüş”ten başlar: bir gözlem, bir algı, bir izlenim. Ancak felsefi düşünce burada durmaz; görünüşün ötesine geçmeye çalışır. Bilim, görünüşleri açıklamaya; sanat, onları dönüştürmeye; felsefe ise anlamaya yönelir.

Bu noktada görün(gü), insan zihninin hem başlangıç hem de sınır çizgisidir. Çünkü her bilginin kökü, görünür olana dayanır. Fakat görünür olan, her zaman hakikati mi taşır? Bir şeyin görünmesi, onun doğru olduğunu garanti eder mi? Bu soru, modern bilimin eleştirel düşüncesini ve felsefenin sezgisel derinliğini birleştirir.

Ontolojik Perspektif: Görüngü, Var Olmak mıdır, Görünmek mi?

Ontolojik açıdan görün(gü), “var olmak” ile “görünmek” arasındaki ince çizgide konumlanır. Martin Heidegger’e göre, varlık çoğu zaman kendisini gizleyerek var olur. Bu yüzden görünmek, varlığın tümüyle ortaya çıkışı değil, yalnızca bir kipidir. İnsan, var olanı hep belli bir açıdan, belli bir bakış noktasından görür. Görünmeyen, varlığın suskun kısmıdır; ama bu suskunluk, varlığın eksikliği değil, derinliğidir.

Bu bağlamda görün(gü), ontolojik bir jesttir: Varlık, kendisini görünür kılarak insana yönelir. Ancak insan, çoğu zaman görünüşle yetinir; varlığın gizini yüzeyde sanır. Oysa her görünüş, gizlenmiş bir varlığın yankısıdır. Görünür olan, görünmeyenin işaretidir.

Etik Perspektif: Görüngüde Hakikat ve Görünüşün Ahlakı

Etik düzlemde görün(gü), hakikatle yalan arasındaki çizgiyi aydınlatır. Günümüz dijital çağında, görünüşlerin çoğaldığı ama anlamın azaldığı bir dönemde yaşıyoruz. Sosyal medyada, haberlerde, gündelik yaşamda “görünür olmak”, çoğu zaman “var olmak”la eşdeğer hale geliyor. Peki, bu durumda görünüşün ahlakı nedir? Görünmek, sahici olmak mıdır?

Etik bir bakış, görünüşü yargılamaz ama onu sorgular. Gerçek bir görünüş, kendisini olduğundan farklı göstermeyen, içeriğiyle biçimi uyumlu olan görünüş demektir. O halde görün(gü), ahlaki bir sınavdır: Var olanın görünme biçimi, onun doğruluğunu ya da sahiciliğini ortaya koyar.

Sonuç: Görüngü Üzerine Düşünmeye Devam Etmek

TDK’nın basit tanımıyla başlayıp felsefenin derin sularına uzanan görün(gü) kavramı, insanın dünyayı kavrama serüveninin merkezinde yer alır. Görünüş, hakikatin gölgesi değil; onunla kurulan ilişkinin biçimidir. Epistemolojik olarak bilginin kaynağı, ontolojik olarak varlığın dili, etik olarak ise hakikatin yüzüdür.

Son bir soru kalsın: Acaba biz dünyayı olduğu gibi mi görüyoruz, yoksa görmek istediğimiz gibi mi? Belki de görünüşün en büyük sırrı, bu soruya verilen yanıttadır.

Kaynakça

  • Immanuel KantSaf Aklın Eleştirisi
  • Edmund HusserlIdeas Pertaining to a Pure Phenomenology
  • Martin HeideggerVarlık ve Zaman
  • Jean-Paul SartreVarlık ve Hiçlik
  • Türk Dil Kurumu (TDK) – Güncel Türkçe Sözlük, “görüngü” maddesi

6 Yorum

  1. Gönül Gönül

    1.Yunan felsefesinde, özellikle Platon’un (yaklaşık olarak M.Ö 427-347) felsefesinde, yalnızca akıl yürütme yoluyla bilinebilen deney-üstü gerçeklerin aksine, fenomenler, deneyim dünyasını oluşturan duyumsanabilir şeylerdir . Görgü bir toplum içinde var olan ve uyulması gereken saygı ve incelik kurallarının genel adıdır .

    • admin admin

      Gönül!

      Görüşleriniz yazının dengeli bir yapıya kavuşmasını sağladı.

  2. Mesut Mesut

    Görgü; toplumun tarihi süreç içerisinde geliştirdikleri saygı ve incelik kuralları ve çeşitli durumlarda uyulması gereken ayrıntılı formalitelerdir Page 3 Nezaket ve Görgü Kuralları • Hoşgörü ; Kendisi gibi düşünmeyen veya davranmayan herkesi, saygıyla karşılamak anlamına gelir. Türk Dil Kurumu , Türk Dili Tetkik Cemiyeti adıyla 1932’de Atatürk’ün talimatıyla kurulmuştur.

    • admin admin

      Mesut!

      Teşekkür ederim, fikirleriniz yazıya etki kattı.

  3. Damla Damla

    Türkçe kökenli bir kelime: “Sevişmek”. Seni seven birinin sevgisine, aşkına aynı hislerle karşılık vermek, iki kişinin birbirini eşit derecede (neyle ölçülüyorsa) sevmesi demek. 10 Kas 2019 Etimoloji on X: “Türkçe kökenli bir kelime: “Sevişmek”. Seni seven … Türkçe kökenli bir kelime: “Sevişmek”. Seni seven birinin sevgisine, aşkına aynı hislerle karşılık vermek, iki kişinin birbirini eşit derecede (neyle ölçülüyorsa) sevmesi demek.

    • admin admin

      Damla! Sağladığınız fikirler, yazıyı yalnızca geliştirmekle kalmadı; aynı zamanda daha derinlikli bir içerik kazandırdı.

Damla için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
elexbetvdcasino yeni giriş adresibetexper yeni girişsplash